Çöpte bir belge buldum — ben hayatımı tehdit eden bir hastalıkla savaşırken, kocam ve kayınvalidem arkamdan büyük bir anlaşma yapmışlar.

Onlar evde olmadığımı sanıyorlardı.

“Katya hiçbir şeyden şüphelenmemeli! Dikkatli ol, canım,” diye fısıldadı kayınvalidem Elena, kocam Andrey’e. Sesi alçak ve gizemliydi.

Koridorda, elimde çantamı sıkarak donakaldım. Doktor randevum beklenenden kısa sürdüğü için planlanandan erken dönmüştüm. Komşunun gürültücü köpeğini uyandırmamak için arka kapıdan girdim. Fısıldaşmaları tüylerimi diken diken etti.

Benden ne saklıyorlardı?

Zaten derdim başımdan aşkındı. Altı yıpratıcı ay boyunca kanserle savaştım, beni bitap düşüren kemoterapilerden geçtim. Her gece uykuya dalarken, sabah kalkıp oğlum Maksim’in gülümsemesini tekrar görebilmeyi diliyordum. Şimdi Andrey’le Elena benden bir şey saklıyorsa, bu ihanet gibi geliyordu.

Bir an için hemen yüzlerine vurmayı düşündüm. Sonra vazgeçtim. Hiçbir şey duymamışım gibi yapıp gülümsedim ve salona girdim.

— Merhaba, — dedim.

Andrey bana yumuşak bir gülümsemeyle baktı ama omuzlarındaki gerginliği fark etmemek imkânsızdı. Elena ise sanki bulmaca çözüyor gibi yaparak başını zar zor kaldırdı.

— Merhaba, hayatım. Nasıl geçti? — diye sordu Andrey, sözde sıradan bir tonda.

— İyi, — dedim mutfağa yönelirken. — İştağım varken çorbayı ısıtayım bari.

Ama hiçbir şey iyi değildi. Bir şey gizliydi ve bunu öğrenmeye kararlıydım.

Daha sonra, çöpü çıkarırken poşetten sarkan bir kâğıt parçası gözüme ilişti. Normalde böyle şeylere bakmam ama büyük başlık dikkatimden kaçmadı: GAYRİMENKUL SATIŞ SÖZLEŞMESİ.

Merak ağır bastı. Parçaları tek tek çıkarıp yapboz gibi birleştirdim. Belgede buraya birkaç kilometre mesafedeki bir adres ve bir tarih geçiyordu: yarın.

Ne planlıyorlardı?

Aynı akşam bulduğum parçaları Andrey’e gösterdim.

— Bu ne? — diye sordum, sesimi olabildiğince sakin tutarak.

Yırtık belgeye göz attı, kaşları çatıldı.

— Çöpte ne işin var Katya? Bunu yapmamalısın, bağışıklığın…

— Konuyu saptırma, Andrey! — diye kestim sözünü. — Bu kâğıtlar ne? Neden çöpteydiler?

Gerildi.

— Son zamanlarda çok kuşkusun…

Kuşku mu? Ciddi mi? Suçu bana mı atıyordu? Tartışamayacak kadar yorgundum ama bunu öylece bırakmamaya karar verdim.

Ertesi sabah, belgede yazan adrese gittim. Kalbim gümbür gümbür atıyor, düşüncelerim birbirine karışıyordu. Ne olabilirdi? Yeni bir ev mi? Ben… eğer ben olmazsam diye yaptıkları bir plan mı?

Vardığımda gördüğüm şey beni hazırlıksız yakaladı. Bu bir ev değildi. Şirin, iki katlı bir binanın giriş katında küçük bir ticari alan vardı. İşçiler kapının üzerine bir tabela asıyordu:

YAKINDA AÇILIYOR: FIRIN. KATYA’NIN HAYALİ.

Nefesim kesildi. Ne?

Avuçlarımı cama dayayıp içeri baktım. Mekân muhteşemdi: yumuşak pastel tonlar, ışık süslemeleri, her zaman sevdiğim o mavi tonda raflar. Köşede yepyeni bakır bir kahve makinesi duruyordu — bir dergide görüp Andrey’e gösterdiğim modelin aynısı.

Gerçek olamayacak kadar güzeldi.

Eve döndüğümde duygularımı artık tutamadım.

— Andrey, — dedim, sesim titriyordu. — Fırından haberim var. Neden hiçbir şey söylemedin?

Gözleri büyüdü.

— Gördün mü?

— Evet! Neden anlatmadın? Neden tabelada benim adım var?

Yaklaşıp ellerimi tuttu.

— Katya, bu bir sürpriz olacaktı. Annemle yarın seni oraya götürüp belgeleri imzalatmak istiyorduk. O fırın senin. Tamamı.

— Ne? — sesim çatallandı.

— Fikir annemindi, — diye devam etti titreyen bir sesle. — Büyüklerin gibi bir fırın açma hayalini hiç unutmadı. Birikimlerini, emeklilik parasını koydu. Ben de elimden geldiğince yardımcı oldum.

Gözlerim doldu.

— Ben… sizsiz bir hayata hazırlandığınızı sanmıştım.

— Katya, hayır, — dedi, beni kendine çekip sarılarak. — Seni seviyoruz. Sana umut vermek istedik. Bir gelecek.

Bir ay sonra, açılış gününde sokak boyunca kuyruk vardı. Fırının hikâyesi — ve benim hikâyem — bir yerel gazetecinin yazısıyla yayılmıştı. İçeri elmalı pay ve tarçınlı çörek kokusu sinmişti. Elena, deneyimli bir kasiyer gibi tezgâhı çekip çeviriyor, Andrey tepsilerle ürün taşıyor, Maksim ise “her şey tükendi” haberlerini coşkuyla duyuruyordu.

Uzun zamandır ilk kez ne kemoterapiyi düşündüm, ne yorgunluğu, ne de korkuyu. Kendimi canlı hissettim. Umut kanatlanmıştı.

Tam o sırada telefon çaldı.

— Katya, — doktorumun asistanının sesi geldi. — Dr. Lebedev sizi en kısa sürede görmek istiyor. Son tahlillerinizle ilgili.

Ertesi gün, her habere hazırlıklı olarak doktorun odasında oturuyordum. Dr. Lebedev içeri girerken gülümsedi.

— Katya, artık kanseriniz yok, — dedi.

— Ne? — diye nefesimi tuttum.

— Kemoterapi işe yaradı. Remisyondasınız.

Şok içinde otururken, sevinç dalga dalga içimi kapladı.

Fırına döner dönmez herkesi topladım.

— Bir haberim var, — dedim, gülümsememi zor tutarak.

Andrey kaşlarını çattı.

— Ne oldu?

— Her şey yolunda. Hatta daha da iyi. Sağlıklıyım.

Oda bir anlığına dondu, sonra sevinç çığlıkları yükseldi. Elena beni sıkıca kucakladı, yüzü gözyaşlarıyla ıslanmıştı. Andrey fısıldadı:

— Buradasın. Gerçekten buradasın.

Ve ben buradaydım. Yaşamaya hazır. Sevmeye hazır. Hayalimi gerçekleştirmeye hazır.