Hep kaba ünlülerle ilgili hikâyeler duyardım ama hiç inanmazdım — ta ki biriyle bizzat karşılaşana kadar.
Yerel bir televizyon yıldızı, uçakta Birinci Sınıf’taki koltuğumu elimden almaya kalktı, ama ona dersini vermek için kurnaz bir planım vardı.
Beklenmedik müttefikim mi? Hamile bir kadın.

Aylar süren yoğun çalışmanın ardından, Avrupa tatilim için kendimi Birinci Sınıf biletiyle şımartmaya karar verdim.
33 yaşımdaydım ve tamamen rahat bir uçuşu hak ettiğimi hissediyordum.
Elimde bir kadeh şampanyayla sakin bir uçuş hayal ediyordum.
Ama yerime varır varmaz işler beklediğim gibi gitmedi.
Orada öylece yayılmış yatıyordu; sanki tüm kabin yalnızca ona aitti.
Onu hemen tanıdım — Bay Tems, kötü davranışlarıyla tanınan bir reality şovu yıldızı.
Kapalı mekânda güneş gözlüğüyle oturuyor, koltuğa yaslanmış, beni tamamen yok sayarak kibir saçıyordu.
Ününün beni etkilemesine izin vermemeye çalıştım.
Kibarca gülümsedim, yanındaki yerime oturmaya hazırlandım.
Ama kemerimi daha takamadan, sanki bir kral hizmetkârını çağırıyormuş gibi parmak şaklatarak hostesi çağırdı.
“Affedersiniz,” dedi; sesi tam anlamıyla kendini beğenmişlik akıtıyordu.
“Daha fazla alana ihtiyacım var. Yanımda biri oturamaz. Ona başka bir yer bulun.”
Cüretine şaşırıp kaldım.
Hostes bana özür diler bir bakışla gülümsedi.
“Üzgünüm, Bay Tems,” dedi, “ama uçakta tüm koltuklar dolu.”
Ama bu onu durdurmadı.
Bana döndü; dudakları kibirli bir sırıtışla kıvrıldı.

“BENİ KİM OLDUĞUMU BİLİYOR MUSUNUZ?” diye tepeden baktı.
“GİTMELİSİNİZ. Bu koltuğa kendim için ihtiyacım var.”
Derin bir nefes aldım; küstahlığına boyun eğmemeye karar verdim.
“Evet, kimsiniz biliyorum,” diye sakince karşılık verdim.
“Ama bu koltuk için ben ödeme yaptım ve hiçbir yere gitmiyorum.”
Gözleri kısıldı; belli ki reddedilmeye alışık değildi.
Havadaki gerilim elle tutulur hâle gelmişti; diğer yolcuların bakışlarını, sonucun ne olacağını merak ettiklerini adeta hissedebiliyordum.
Bay Tems patlamak üzere gibi görünüyordu, fakat o anda aklıma bir fikir geldi.
“Bilirsiniz mi?” dedim, sanki fikrimi değiştirmişim gibi.
“Belki gerçekten gideyim. İstenmediğin yerde kalmanın anlamı yok.”
Kazandığını sanınca yüzüne bir rahatlama yerleşti; koltuğuna daha da yayıldı.
Koridordan ilerlerken, hostese tepeden bakıp küstahça, “Hiç yardımcı olmadınız, değil mi? Bunu not ederim,” diye homurdandığını duydum.
Ama pes etmedim — bir planım vardı.
Kabinden geçerken onu gördüm: kucağında huysuzlanan küçük bir çocukla baş etmeye çalışan hamile bir kadın.
Bitkin görünüyordu ve ekonomi sınıfında onu bekleyen uzun uçuş fikrinden ürkmüş gibiydi.
“Merhaba,” dedim, yanına otururken.
“Yer değiştirmek ister misiniz? Birinci Sınıf’ta koltuğum var.”

Gözleri şaşkınlıktan büyüdü.
“Ciddi misiniz? Aman Tanrım, teşekkür ederim!”
Hiç düşünmeden eşyalarını topladı ve birlikte Birinci Sınıf’a yöneldik.
Yaklaştığımızda, Bay Tems’in yüz ifadesi şaşkınlıktan dehşete dönüştü.
Yanındaki koltuğu işaret ettim; kadın minnetle oturdu, çocuğunu yerleştirdi.
“İyi uçuşlar,” dedim gülümseyerek; az sonra ne olacağını gayet iyi biliyordum.
Minik, hemen kıpırdanmaya başladı ve merakla ünlünün eşyalarına uzandı.
Bay Tems sanki patlamak üzereydi.
O zafer dolu sırıtışı yok olmuş, yerini saf bir öfke almıştı.
Ekonomi sınıfına doğru ilerlerken ona küçük, memnun bir tebessüm gönderdim.
Hamile kadının ilk koltuğuna oturdum ve gülmemek için kendimi zor tuttum.

Daha az lüks bir ortam hiç de umurumda değildi.
Bay Tems’in önümüzdeki saatleri huzursuz bir bebekle yan yana geçirecek olması fikri, bana fazlasıyla ödül gibi geliyordu.
Uçak kalkarken uyku maskemi takıp koltuğa yaslandım; günlerdir olmadığım kadar rahatlamıştım.
Birinci Sınıf’ta bir yer, hamile kadının benden çok daha fazla işine yarıyordu ve Bay Tems de tam hak ettiğini bulmuştu.
Bazen biraz şiirsel adalet, birine hayatın her zaman kendi senaryosuna göre akmadığını hatırlatmaya yeter.
Bay Tems’e gelince?
Belki uçuşun sonuna kadar, hayatta her şeyin gümüş tepside sunulmadığını anlamıştır.
Umuyoruz ki öyledir.
