60 yaşındaydım, kocam Richard’ı kaybettikten dokuz yıl sonra yeniden sevmeye cesaret ettim.
Ailemle ve arkadaşlarımla birlikte bu yeni başlangıcı kutlayacağımızı sanmıştım — ama düğünümde beklenmedik bir şey oldu.
Richard’la 35 yıl evli kaldık ve birlikte üç harika çocuğumuz oldu: Sophia, Liam ve Ben.
O sadece kocam değildi; ailesi için çok çalışan, bize şefkatle davranan bir adamdı.
Kanserden aniden ölmesi beni paramparça etti.
Uzun yıllar boyunca yokluğunun acısı göğsümde ağır bir taş gibi kaldı, ama sonunda hayatın, ne kadar zor olursa olsun, devam etmesi gerektiğini anladım.
Yavaş yavaş kendimi toparladım.
Terapi, hobiler ve ailemin desteği bana yeniden sevinç getirdi.
Onun ölümünden yedi yıl sonra, her zaman görmek istediğim şelalelere yaptığım bir gezi dönüm noktası oldu.
İşte orada Thomas’la tanıştım.
Nazik bir duldu; acımı anladı, kaybettiğimiz sevgiyi değiştirmeden yalnızlığımı paylaştı.

Zamanla Thomas’la aramızda bağ kuruldu ve bir yıl sonra bana evlenme teklif etti.
Sevgisi sabırlıydı, niyeti dürüsttü ve varlığı bir hediyeydi.
Çocuklarım beni tamamen destekledi.
Düğün günü geldiğinde hem heyecanlı hem de gergindim.
Tören kusursuz ilerliyordu — ta ki rahip “Bu evliliğe karşı çıkan var mı?” diye sorana kadar.
Birden bir ses yükseldi:
“Ben karşıyım!”
Bu, Richard’ın ağabeyi David’di.
Yüzünde öfke ve kınama dolu bir ifade vardı.

“Beyazlara bürünmüşsünüz, kutlama yapıyorsunuz sanki Richard hiç yaşamamış gibi!” diye homurdandı.
“Nasıl cüret edersin?”
Salon sessizliğe gömüldü.
Kalbim utanç ve öfkeyle çarpmaya başladı.
Ama derin bir nefes aldım ve gözlerinin içine baktım.
“Richard’ı unuttuğumu mu sanıyorsun, David?” dedim, sesim titremiyordu ama gözyaşlarım boğazımda düğümlenmişti.
“O benim kocamdı, en iyi arkadaşımdı, hayatımın aşkıydı.
Bir gün bile onsuz geçmiyor.
Ama ben hâlâ hayattayım, David.
Ve Richard, benim yaşamamı isterdi.”

Cevap vermeye fırsat bulamadan Sophia ayağa kalktı ve elindeki küçük projektörü çalıştırdı.
Babası Richard’ın, ölümünden önce kaydettiği bir videoyu açtı.
Richard’ın sesi kiliseyi doldurdu:
“Ellie, bunu izliyorsan artık yanında değilim demektir.
Ama bana söz ver — yaşamaya devam et.
Yeniden sev, yeniden gül ve mutluluğu bul.
Sana neşe getiren biri olursa, onu bırakma.”
Kilisede sadece sessizlik kaldı, arada misafirlerin hafif hıçkırıkları duyuluyordu.
David bile şaşkına dönmüştü.
Ama öfkesi hâlâ geçmemişti; bu kez Thomas’a döndü.
“Ya sen?” diye alayla sordu.
“Altmışını geçmiş bir kadınla evleniyorsun, neden?
Çocuklarının mirasını mı elinden almak istiyorsun?”

Thomas sakin ama kararlı bir sesle konuştu:
“David, Ellie’nin parasında gözüm yok.
Aramızda bir sözleşme var — o benden önce ölürse bana hiçbir şey kalmayacak.
Ben burada onun varlıkları için değil, onu sevdiğim için varım.”
David bir şeyler söylemek istedi ama oğullarım Liam ve Ben araya girip onu kiliseden çıkardılar.
Tören devam etti.
Thomas’la yeminlerimizi ederken içimi tarifsiz bir huzur kapladı.
Aşk, öfkeyi yenmişti.
Ve ben yeni bir hayata başlamaya hazırdım.
Hayat, acıyla bitmez; şekil değiştirir.
Ve 60 yaşımda şunu anladım:
Aşk — her biçimiyle — uğruna savaşmaya değer bir mucizedir.
